Vaktin Kıymetini Anlayan Çocuk

Merhaba! Ben Yusuf. Dedemin bana bıraktığı kütüphanede vakit geçirmek ve Osmanlıca çocuk dergilerini okumak benim en büyük zevkim. Osmanlıca dergilerde birbirinden güzel yazılar görüyorum ve o devirdeki çocukların hayatlarını öğreniyorum. Sizin için de her sayı birer Osmanlıca yazıyı çevirip bu sayfaya koyacağım.

Evimizle okulun arası çok yakın. Bu yüzden okula yürüyerek gidip geliyorum. Bu esnada genellikle arkadaşlarla sohbet ederiz. Yine bir gün okuldan çıkmış eve dönüyorduk. Hayvanların insanlara ne kadar faydalı olduğunu konuşuyorduk. Herkes fikrini söylemiş ve tam sıra bana gelmişti ki, evin önüne geldiğimi fark ettim. ‘Yarın devam ederiz.’ diyerek ayrıldık. Akşam yemekten sonra dedemin kütüphanesine geçtim. Yarım kalan konumuzla ilgili bir şeyler bulup yarın arkadaşlarıma anlatayım diye düşündüm. Tam istediğim yazıyı buldum. Dedemin kütüphanesindeki eski çocuk dergilerinden çok ilginç bir hikâye. Sabah olması için sabırsızlanıyordum. Bakalım arkadaşlarıma anlattığımda ne kadar beğenecekler?

Tembel Çocuk
Bir yaz günü bir çocuk validesi (annesi) tarafından mektebe (okula) gönderildi. Fakat çocuğun oyunu çok sevdiğini validesi (annesi) bildiğinden hemşiresine de (ablasına) birlikte gitmesini emretti.

Hava pek sıcaktı. Çocuk ablasına, okula gitmektense göl kenarında oynamanın daha iyi olacağını söyledi. Ablası, çocuğun teklifini reddederek:
– Hayır, oynamaya vaktim yok! Seni okula bıraktıktan sonra çarşıya gidip yün ipek, iğne ve bazı şeyler alarak eve geleceğim. Bunları annemle işleyeceğiz. cevabını verdi. Bu küçük konuşmadan sonra iki çocuk yollarına devam ettiler. Biraz yol daha yürüdüler. Bu esnada çocuk çiçekten çiçeğe uçmakta olan bal arısını görür görmez:
– Keşke arı olsaydım! Arıların yapacak işleri olmadığı gibi öğrenecek dersleri de yoktur, diye söylendi.

Ablası:
– Vay! Arı tembel midir? Bal mumu toplar, bal toplar, kovanlara yerleştirir. Kışın yiyeceğini bu şekilde bütün yaz toplamış olur. Biraz sonra çocuk ağaç üzerinde bir kuşun öttüğünü işitti.
– Eminim ki bu kuşun işi yoktur. Onun güzel sesini işitmek için bütün gün şu ağacın altında otururum, dedi. Fakat ablası, kuşun daima yerden çer çöp toplayıp onunla yuva yaptığını söyleyerek, kuşların da kendilerine göre iş güç sahibi olduğunu anlattı. Biraz daha ötede yol üzerine yatmış bir köpek gördüler. Çocuk:
– Köpekle oynayalım mı? Bak onun işi yok gibi görünüyor, dedi. O anda bir adam ıslık çaldı. Köpek yerinden sıçradı. Koyunları pazara götüren çobana yardım etmek için koştu.

 

Çocuk çayırda ot yemekte olan bit at gördü:
– Bari bununla oynayayım, diye atın yanına gittiği zaman elinde bir saban olan bir çiftçi yanına geldi. Sabanı atın boynuna bağladı ve sonra çocuğa dönerek:
– Yavrum, atlarım tarlalarımı sürerler. Ben de para kazanmak, çoluğumu çocuğumu beslemek için arpa, buğday, yulaf yetiştiririm, dedi. Bunun üzerine çocuk her kuşun,
her atın, her arının, velhasıl bütün hayvanların kendine mahsus (özel) bir hizmeti olduğunu anlayınca:
– Pekâlâ ablacığım. Okula gideceğim, derslerimi öğreneceğim. Çünkü herkesin türlü işi olduğunu anladım. Benim işim de dersimi öğrenmek. Ben niçin tembel olayım, diyerek okula gitti. Çalıştı. Hayatı boyunca mutlu bir insan oldu.
(Osmanlıca Çocuk Dergileri: Çocuklara Arkadaş – Cilt 1 Numara 3 – 1881)

Bir yanıt yazın