Ormanlar Yanmasın

Bugün ailece ormanlık bir alana pikniğe gittik. Orman idaresi tarafından piknik alanı olarak ayrılmış bir alanda kendimize güzel bir kameriye bulduk. Kameriyenin içerisine ateş yakma yeri, çeşme ve lavabo yapılmıştı. Eşyalarımızı yerleştirdik. Öğlene doğru yemeğimizi yedik. Ağabeyimle annem ve babamdan izin alarak ormanda keşfe çıktık. Bir süre ormanda gittikten sonra önümüze ağaçları yok olmuş, toprağı kararmış bir alan çıktı. Bu alan çok korkunç gözüküyordu. Ne oldu da bu hale geldi diye merak ettik. Biraz daha ilerleyince büyük makinelerin ve insanların arazide çalıştıklarını gördük.

Ağabeyimle çalışanların yanına gittik. Büyük bir makine önündeki kalkanla yanık ağaçları kürüyor, arkasındaki sivri demirlerle de toprağı kazıyordu.

Herkesin bilgi aldığı genç birisi vardı. Köylüler ona ‘Şefim’ diyorlardı. Ben de kendisine yaklaştım ve “Şefim size bir şey sorabilir miyim?” dedim.

Bana doğru döndü, yüzüme baktı ve tebessüm etti. “Tabi ki sorabilirsin.” dedi. Kendisine burada ne yaptıklarını sordum. Bana “Burası orman arazisidir. Geçen sene büyük bir yangın oldu. Ağaçlar yandı. Şimdi bu araziye yeniden ağaç dikerek orman olması için çalışıyoruz.” dedi. “Bu büyük makine ne yapıyor?” dedim. Şef, “Bu makinenin adı dozerdir. Önündeki kalkanı ile arazideki yanık ağaçları temizliyor. Arkasındaki sivri demirlere de riper deniyor. Onlarla da toprağı kazıyor, havalandırıyor, köylüler de bu derin yarıklara yeni çam fidanları dikiyor.” dedi. Ağabeyim “Bazı yanık ağaçları sökmüyor. Bunun bir sebebi var mı?” diye sordu.

Şef, “Bu ormanda yangın olmadan önce burası tavşanların, sincapların, atmacaların, doğanların yani hayvanların yaşadığı yerlerde. Yangın çıkınca kaçabilen hayvanlar buradan bir süreliğine uzaklaştı. Biz  hayvanlar burada yeniden yaşayabilsinler diye belli aralıklarla yanan ağaçlardan bırakıyoruz. Bakın ilerideki ağaçta bir doğan var.
Belli ki burası onun evi. Yani habitatı.

Bizim diktiğimiz fidanlar büyüyene kadar yanık da olsa bu ağaçlarda hayatlarını sürdürsünler istiyoruz.” dedi. “Yangın neden çıkmış? Sebebini biliyor musunuz?” diye sordum. Şef, “Buradaki orman yangını piknik sonrası iyi söndürülmeyen odun kömürü ateşinden oluşmuş. Maalesef orman yangınlarının yüzde 95’i insan eliyle çıkıyor. İhmal, dikkatsizlik orman yangılarına sebep oluyor.” dedi. Çok  üzücüydü. Bir dikkatsizlik nelere sebep olabiliyordu. Ağaçlar yanmış, hayvanlar ölmüş, koskoca bir alan  harabeye dönmüştü. “Biz de fidan dikebilir miyiz?” diye sordum.
Şef “Tabi ki dikebilirsiniz.” dedi. Bizi fidan diken bayanlardan birisinin yanına götürdü. “Hatice Hanım bu çocuklar fidan dikmek istiyor. Kendilerine fidan dikmenin inceliklerini öğret. Onların da burada eserleri bulunsun.” dedi.

Hatice teyze yakın köydenmiş, fidan dikme işine ailece gelmişler. Çocukları ile birlikte fidan dikiyorlarmış. “İnsan kendi emek verdiği şeye daha çok sahip çıkar. Biz de bu amaçla kendi ormanımızın fidanının dikiminde çalışıyoruz ki, çocuklarımız bu ormana sahip çıksın.” dedi. Ağabeyimle biz de fidan diktik. Bizim de bir emeğimiz geçti. Çok mutlu olduk.
Sonra çalışanlardan müsaade isteyip oradan ayrıldık. Giderken önümüzden sincap ailesi geçti. Üç tane sincap saydık. Yanık ağaçlardan bir tanesine tırmandılar. Çok sevimliydiler. Annem ve babam bizi aramaya gelmişler, onlara öğrendiklerimizi anlattık. Çok memnun oldular. Piknik sonrası sönmüş olmasına rağmen mangal ateşimizi  ağabeyimle ikimiz bir defa daha kontrol ettik.

Bir yanıt yazın