Kar Tanesi Bıdık ve Banu

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Yaz geçmiş, kış gelmiş. Hayat bir akıp gitmiş, bizim kar tanesi de uçup yerine konmuş.
Kar Tanesi yere düşer düşmez gülmeye başlamış:
– Vay canına! Ne kadar eğlenceli bir yolculuktu. Bu yeryüzü ne kadar da değişik bir yermiş. Hiç bana anlattıkları gibi değil. Diğer kar tanelerinin üzerine düşeceğini düşünüyormuş ama Banu’nun tam da
burnunun üzerine düşmüş.

Nereye düştüğünü anlamaya çalışırken;
Banu iki kara gözünü burnunun üzerindeki kar tanesine dikmiş:
– Hey sen de kimsin?

 

Kar tanesi telaşlanmış:
– Bir dakika, bu yeryüzü konuşuyor mu?
Banu:
– Ben yeryüzü değilim, adım Banu. Şu anda tam da burnumun üstündesin.
Kar tanesi:
– Özür dilerim. Sadece bana ‘Ol’ diyen Rabbimin emri ile oldum, ‘İn’ emri ile de yeryüzüne indim ben. Demek ki burnuna düştüm.
Banu kar tanesini avucuna almış;
– Sen çok küçüksün, senin adın Bıdık olsun mu?
– Bıdık mı?
– Evet, baksana bıdık bir şeysin sen, küçücük, mini minnacık.
Kar tanesi gülmüş. Kendisini bu şekilde seven birine daha önce hiç rastlamamış. Ne komik bir kızmış. Banu ona dikkatlice bakmış:
– Ne kadar güzel bir şeklin var, aynı çiçeğe benziyor.
Kar tanesi:
– Bana iyice bak, çünkü yeryüzüne düşen bütün kar tanelerinin şekli farklıdır, demiş.
Banu şaşırmış:
– Nasıl yani?
Kar Tanesi:
– Bir araştırmacı bizim üzerimizde çalışmış. Yeryüzüne inen binlerce kar tanesinin fotoğraflarını çekmiş, bir de bakmış ki ne görsün? Banu meraklanmış:
– Ne görmüş?

– Altı bin kar tanesinden birbirinin aynı olan yok.
– Gerçekten mi?
Banu, kar tanesini çevirmiş.
– Yani şimdi senin aynı şeklinden bir tane daha yok mu?
– Ben yeryüzünde bulunan bu şekildeki tek kar tanesiyim.
Banu, aklına bir şey gelmiş ve bir çığlık
atmış:
– Hey! Şimdi hatırladım, bir kitapta okumuştum. Havada soğuyan yağmur damlaları, soğukla karşılaşınca, kar ya da dolu olarak yere düşerlermiş. Kar tanesi gülmüş:
– Bence olay bundan daha da karışık.

– Nasıl yani karışık?
– Şöyle. Ben aslında yeryüzünde bir toz tanesiydim.
– Toz tanesi mi? Yağmur damlasıyken kar olmanı anlayabilirim de, toz nasıl kar tanesi oluyor anlayamadım doğrusu.
– Dur, ben anlatayım. Çölde bir toz tanesiyken kendimi bir anda rüzgârın kanatları altında buldum. Sonra gökyüzüne yükseldim ve hoop kocaman beyaz bir bulutun içine düştüm. Bulutun içinde ‘bıırrrr’ diye titredim, çünkü çok nemli ve soğuktu. Bulut gökyüzünde hızla gidiyordu. Ben bir müddet gökyüzünde dolaştım durdum. Ama bir gün bir baktım ki ne göreyim?
Banu heyecanlanmış:

– Ne gördün Bıdık? Ne gördün?
– Etrafımda minicik buz zerrecikleri oluşmaya başladı. İyice yanıma yaklaşan buz zerrecikleri ise bana tutundu. Banu heyecanlanmış, hayretten gözleri kocaman açılmıştı.
– Vay canına!
– Sonra diğer kar tanecikleri ile birlikte yeryüzüne inmeye başladım ve buraya, tam da senin burnunun üzerine düştüm.
Banu gülmüş:
– İyi ki de düşmüşsün burnumun üstüne. Baksana sen sadece bir tane yaratılmışsın, ne kadar güzel. Hem sana sadece bir kar tanesi demek ve seni böyle geçiştirmek çok ayıp olur. Sen saydam bir saray, çok değerli bir taş gibisin bence. Kar Tanesi, kendisine bu kadar değer verilmesine çok sevinmişti. Fakat ters giden bir şeyler varmış.
Banu sormuş:
– Şey, sen erimeye mi başlıyorsun acaba?

– Evet, avucunun içi biraz sıcak ya, beni yerdeki diğer arkadaşlarımın yanına koyarsan eğer, birbirimize tutunarak burada kalmaya devam edebiliriz.

Banu, Bıdık’ın avucunda eriyip gitmesini istememiş, hemen yere bırakmış. Bıdık diğer arkadaşlarının yanına düştüğünde onlarla el ele tutuşmuşlar. Gerçekten de yeryüzüne düşen milyarlarca kar tanesinin her birinin şekli başka başkaymış.
Banu, Bıdık’ın son bir defa bakıp:
– Eve dönmek zorundayım, belki yine görüşürüz, deyip oradan uzaklaşmış.