Duvardaki Resim

Uzun zamandır Eskişehir’de oturan teyzem bizi evlerine davet ediyordu. Bu hafta ailecek Eskişehir’e teyzemi ziyarete gitmeyi kararlaştırdık. Babam ve annem çini mağazalarından teyzeme hediye aldılar. Birisine misafirliğe giderken küçük de olsa hediye almak güzel olurmuş.

Bir saatlik yolculuk sonrası teyzemlere vardık. Teyzem bizi bekliyor olmalı ki kapıda karşıladı. Ailenin en küçüğü olarak önce beni kucakladı. Yanaklarımdan öptü. Saçlarımı okşadı. Sonra da ağabeyime sarıldı. Halk arasında “teyze anne yarısıdır.” derler ya hani teyzem de bizi annem gibi sever. Her hafta telefonla arar, halimizi hatırımızı sorar.

Kapıda kısa bir hal hatır sorduktan sonra teyzem bizi içeri davet etti. Teyzemin evi Eskişehir merkezinin biraz uzağında iki katlı çok güzel bir evdi. Bu eve ilk defa geliyorum. . Etrafı tel çitlerle çevrilmiş büyükçe  bahçesinden hayvan sesleri geliyordu. Ağabeyim ve ben teyzemden izin alıp bahçeye çıktık. Bahçede kiraz, kayısı ve erik ağaçları vardı. Kiraz ağaçlarından bir tanesinin bir dalından kırmızı kiraz, başka bir dalında beyaz kiraz vardı. Her iki meyvesi de çok güzeldi.

Ağabeyimle üçayaklı merdivene tırmanıp dalından kiraz topladık. Dalından meyve yemek ne kadar da güzeldi. Ağaçların arasında biraz oyun oynadıktan sonra tekrar eve geldik. Teyzem bize ayran ikram etti. Ayranlarımızı içerken duvarda asılı bir resim dikkatimi çekti. Oldukça basit, çocuksu bir resimdi. Resim küçük bir çocuk tarafından çizilmiş olmalıydı. Ortada komik bir ev resmi, etrafında mutlu bir şekilde oynayan çocuklar vardı. Dağlar ve bulutlar birbirine karışmış, güneş ise dağların önüne çizilmişti. Bu acemice çizilen resim neden evin en güzel yerine çerçevelenip de asılmıştı ki? Çok merak etmiştim. Bunun hemen sol yanında başka bir resim daha vardı. İnsan portreleri ve bir at başı. Bir de sağ tarafında üç boyutlu çizilmiş muhteşem bir gökdelen resmi daha vardı. Teyzeme:

– Teyzeciğim bu ortadaki resmin anlamı ne, diye sordum. Teyzem benim elimden tuttu ve resmin yanına götürdü.

– Bu resim Fatih Ağabeyinin,

Fatih, teyzemin büyük oğlunun ismi.

– Bu resim sizce neden bu kadar önemli,

Teyzem biraz üzülür gibi oldu ve şöyle dedi:

– Fatih ağabeyin ilkokul birinci sınıfa giderken çizmişti. Öğretmeni o gün bu resmi küçümsemiş ve ‘senin görsel sanatlara yeteneğin yok’ demiş. Fatih çok üzülmüş, günlerce bu sözü unutamamıştı.

Çok ilginçti. Oysaki annem Fatih Ağabeyimin mimar olduğunu ve şuan çok büyük bir firmada çalıştığını iftiharla anlatmıştı.

Teyzem:

– Bak sağdaki şu gökdelen resmini görüyor musun? Onu da Fatih ağabeyin çizdi. Ve bu tasarım ile tasarım yarışmasında ödül aldı, dedi

– Teyzeciğim soldaki resmi kim çizdi. Onu da mı Fatih Ağabeyim çizdi?

– Onu da bir Fatih çizmiş. Ancak o Fatih, İstanbul’u fetih eden Fatih Sultan Mehmet Han.

Bütün aile resimlerin önünde toplanmıştık.

Eniştem, az önce konuştuklarımıza kulak misafiri olmuştu:

– Bir çocuğun küçükken hareketlerine bakıp hakkında olumsuz kanaat belirtmek hiç doğru değil, dedi.

Babam da ilave etti:

– Tarihte de bu tür hatalar yapılmış, bazı büyük bilim adamları için bazı insanlar olumsuz tahminde bulunmuşlar ve sonradan yanılmışlar. Büyükler küçükler için bu çocuktan adam olmaz dememeliler. Kimin ileride başarılı olacağı, kimin başarılı olmayacağı önceden bilinemez.

Teyzem son noktayı koydu:

– Çocuklar siz başkalarının hakkınızdaki olumsuz kanaatlerinden etkilenmeyin. Kendinize güvenin ve çalışın. Allah, içinize büyük bir cevher yerleştirmiştir. Siz o cevheri yani yeteneği keşfedip Fatihler gibi öne çıkarın, dedi.

 

Akşam evimize dönerken ben hâla duvardaki resim hakkında konuşulanların tesiri altındaydım.

Bir yanıt yazın