Hafta sonu ailece pikniğe gittik. Derenin kenarında çok güzel bir yer bulduk. Ağaçlar derenin üzerini kaplamıştı. Derenin üzerinde şemsiye gibi görünüyorlardı. Bu güzel yere ilk önce biz gelmiştik. Bir süre sonra başka aileler de geldi. Öğleye doğru piknik alanı iyice kalabalık olmuştu. Biz diğer çocuklarla kaynaştık ve oyunlar oynadık. Koştuk, eğlendik. ikindiye doğru yağmur yağmaya başladı. Yağmur durmayınca piknik zevkimizi yarıda bırakıp arabamıza bindik ve evin yolunu tuttuk. Eve doğru giderken gökyüzünde muhteşem bir renk cümbüşü gördük.
Ağabeyim, “gökkuşağı!” diye bağırdı.
Babam, “Çocuklar güneş ışığı yağmur taneciklerinde kırılınca bu şekilde renkler oluşuyor. Bu olaya ışık tayfı (kırılması) da deniyor. Hatta köylerde kadınların bellerine taktıkları kuşağa benzediği için ‘ebemkuşağı’ da denir.” dedi.
Ben “Babacığım lütfen gökkuşağının altından geçer misin?” dedim.
Annem ve babam gülüştüler.
Ben neden gülüştüklerini sorunca, “Biz şuana kadar hiç gökkuşağının altından geçemedik” dediler. Haklıydılar galiba. Biz ne kadar hızlı gidersek gidelim, ona ulaşamıyorduk.
Bir süre sonra gökkuşağı gözden kayboldu.
Pazartesi okulda öğretmen resim çizmemizi istedi. Konu serbestti. Ben hafta sonu piknikte gördüğüm gökkuşağını çizmek istedim. Çizdiğim resimde çocuklar piknik alanında gökkuşağı ile oynuyorlardı. Gökkuşağının iki ucundan tutmuşlar ve ip yapmışlar, neşe ile ip atlıyorlardı.
Arkadaşlarım çizdiğim resmi çok beğenmişlerdi. Öğretmenin de ilgisini çekti. Resmi inceledi. “Kübracığım hayal gücünü çok beğendim. Ama galiba renklerin sırasını karıştırmışsın.” diyerek gülümsedi.
“Gerçek bir gökkuşağında sırasıyla kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi,
lacivert ve mor renkleri bulunur. Ama herkesin hayalinde bambaşka bir gökkuşağı vardır. Seni tebrik ederim” dedi ve resmimi panoya astı. Çok sevinmiştim.
O günün akşamı rüyamda çizdiğim resimdeki gibi gökkuşağını gördüm. Arkadaşlarımla birlikte gökkuşağının altından geçtik. Sonra her bir rengi tek tek gökkuşağından ayırmaya başladık. Sanki renkli bir kurdele gibiydi. Her renk kurdelesini gökkuşağından ayırdığımızda dünyadan bir renk eksiliyordu. Önce kırmızıyı aldık. Artık elbisem kırmızı değildi. Sonra turuncuyu aldık. Turuncu renkli çiçekler solmuştu. Sıra sarıya gelmişti. Birden hatamızı anladık ve diğer renkleri gökkuşağındaki yerine koyduk. Dünya yeniden eski renklerine kavuşmuştu. Mutlu olduk ve oynamaya başladık. Sonra aniden kuvvetli bir rüzgâr çıktı. Elimizdeki gökkuşağını uçurdu. Havada renkler bir oraya bir buraya savruluyordu. O anda çığlık atarak uyandım. Annem ve babam koşup yanıma geldiler. “Kızım ne oldu” diye sordular.
Aceleden odanın lambasını yakmamış olacaklar ki, odayı karanlık görünce, “Eyvah! Gökkuşağının renkleri karışmış.” dedim.
Yorum
Yorum yok